APÊ MUSA

şirêmın rıjand
daramın şıkand
têr nediyo
xêr nediyo\zalımo


Bêr bı êwarê
tu jı ku we tê
dest û nıq cemidiye
dil û can di êşe
bina reyhan jı ku tê
keko tu jı ku we tê


dengê te wek qirine
ma tu Musayi
por spiyêmin
pir şirinêmın
asayê te kê dizî


Hiv tariye
şew qir û qetran
hêla Zivingê bâ yê gerbi tê
çiyanra agir pêket
por spiyemin
ser xatırê te
mirin fedikar derket

tê go ezim Musa
sêr çiyayê Turım
bê welatım
bê halim
ez agirim
agir ezim
ezê zerdeştê kalım

SEYYİT RIZA

Şev tarî
berf û bahoz
şili û baran
ser çiyayê Munzur bu
Alişêrê sımbelreş rabu
Zerifamın
rebenê
bermal yamın de rabe
kıldanê deyne
aynıkê berde
halê me ne tu hale

Dîl işev xemginê
Zerifamın
erd û ezman dı heze
dıjmin wek gurê har
gülle dıbarine
gırê Tujik di şewite
birinamın kure
Zerifamın
roj paş çiyayê Munzure
dure

Wext bu
Alişêrê sımbelreş rabu
go zanayêmin
ranayê mın bangine
seydayê min
Rızayê min derwa bangine
Enqere hopan disa lime
feqek mezin danine

Seyyid Rıza mê
Kürd û zaza mê
ez bazım kûrrê bazım
ne tol û tazım
bırusk ber min dırewe
çirusk xwe wedişêre
çarxa feleqê bişkê
geh jore
geh li jêre


Şêr qey şêre Alişêrêmın
ne nêre ne ji mêre
berxê nêr bona kêre
Memo şêre
Şemo şêre
lê çıbkım Rêber nêre

Ez seyyid Rızo me
geh hewalê ba me
geh weki çiyame
Ez seyyid Rıza me
bona mehşerê za me

Tarihe bir not- İsmail Beşikçi Hocanın yazısı üzerine

İsmail Beşikçi bu ülkenin bilim dünyasına sunduğu onurlu ve namuslu ender bilim adamlarından birisidir.Bizler 1968-69-70 li yıllarda DDKO [ Devrimci dogu kültür ocakları] larda birer kürd genci olarak genç ve eksik bilinç düzeyimizle ve elyordamıyla sorumluluğumuzun geregini yerine geitrmeye çalışırken sakin duruşu,araştırmaya dayalı enğin bilğisi ile üzerimizde derin izler,ufkumuzun gelişip açılmasında ve metodik düşünmemizde büyük etkileri olmuştur.Bizim mücadelemizde İsmail beşikçinin hem bir bilim adamı hem de militan bir yürek olarak yeri tartışılmaz.
BİR adlı inceleme ve araştırma derğisinin 5. sayısında İsmail hocanın hapishanedeki DDKO adlı yazısında şahsımla ilğili bölüm yeniden geçmişi yaşamama ve anıları tazelememe neden oldu.
İsmail hoca "sevk için beni idareye götürürlerken sabri çepik in hücre kapısı açıldı.Sabri dışarı çıktı spor olsun diye ip atlıyordu kırmızı eşofmanı vardı.Sabri o zaman ince uzun filinta gibi bir çocuktu.hücrelerin bulunduğu alan kapısından çıkarken beni uğurlamaya gelmedi.Halbuki beni sadece Sabri uğurlayabilirdi" demiş,ancak bunu sitem etmek için değil Kemal Burkayın kendisine bu nedenle sitem ve eleştirilerde bulunduğunu belirterek " ama beni uğurlamadı diye Sabriye sitem etmek hiç aklımdan geçmedi " demiştir.Çok sevdiğim ve saydığım İsmail Beşikçiye yakışan ince bir uslup ,dediğim gibi bu yazı üzerine o günleri yeniden yaşadım ve kendikendime sordum.
Ben çok sevip saydığım bu miniminacı dev e gerçekten böyle bir saygısızlık yapmışmıydım.
Yada hapishane değil de hücre ortamında bir anlık gaflet ya da unutkanlıkla onu uğurlamayı unutmuşmuydum.
Belleğimin hiçbir yerinde böyle birşey yoktu.Ancak 36 yıl sonra bu kadar şeyden sonra 36 yıl öncesini unutmak ,hatırlamamak mümkündü.Bunu İsmail hocayla ve hücre arkadaşlarımla paylaşmak sorgulamak istedim.Hatırladığım şuydu. 2 mart gecesi şafakla birlikte 40 tutuklu arkadaş hücrelere kapatılmıştık.Işıgın olmadıgı gözün gözü zor farkkettiği enfazla 2 metrekare büyüklüğünde hücrelerdi ve her hücrede enaz iki yada 3 kişi vardı.Girişe göre sağda 2. hücrede ben ve Mümtaz Kotan vardık.bitişik 3. hücreyi ise İbrahim Güçlü ve İhsan Yavuztürk paylaşıyorlardı.Rahmetli Mehmet Tüysüz ile Zerruk vakıfahmetoglu ise İbrahimlerin bitişigindeki hücredeydiler.İsmail hoca,M.Emin Bozarslan,Cemil Fazlı,Hikmet bozçalı ve bir kısım arkadaş ta karşı sıradaki hücrelerdeydiler.40 günü aşkın olan hücre mecaramız güneşli bir nisan sabahı bitti ve tüm arkadaşlar gecici bir süre için geçici körlük yaşadık.
Ancak dediğim gibi üzerinden 36 yıl gibi uzunca bir süre geçmişti ve ben yanılabilirdim.Bu nedenle İsmail hoca ,İbrahim güçlü,Hikmet bozçalı gibi ulaşabildiğim arkadaşlarla bu konuyu yeniden tartıştık.
İbrahim güçlü İsmail hocanın hücreden değilde biz cezaevine geçtikten sonra Halil Çiftçiyle birlikte Sıkıyönetim askeri cezaevinden Diyarbakır cezevine nakledildiğini,hücre de bulunduğumuz sürede hücrede atlamak için ip bulunmadıgını,hücre de bulunduğumuz dönemlerin sonlarına dogru değil ip atlamak sadece 10 dk. volta atmak için çıkarıldığımızı belirtti.
Hikmet bozçalı da hücre oldugumuz dönemde değil spor yapmak yada atlamak için şalvar bağlamak için bile ip olmadığını söyledi.
Bir iş nedeniyle Ankaraya ugramıştım Yüksel caddesine yakın Çarçıra kitapevine ugradım.İsmail hocanın sıksık buraya ugradıgını biliyordum.İsmail hoca ile çarçırada bu yazısını konuştuk bana uzun yıllar geçtiğini karıştırmasının mümkün oldugunu söyledi.Ben de İsmail beşikçi gibi yüreğimde taht kurmuş bu mücadele adamına o tarihlerde gençte olsam,hücrede de bulunsam böyle bir unutkanlık ve saygısızlık ithamından kurtuldum.

Çağrı

Özümleme
bir cins kuş cıvıltısını
yeryüzünden silmedir
yani öldürmedir
ozansanız
komayın
öldürmesinler

Bir gülü aşağılama
bir yeşili karartmadır özümleme
ya da bir rengi resimlerden çıkarma
bir rengi tüketmedir
ressamsanız
komayın tüketmesinler

Deyelim bir çocuğu alıyorlar
dilini dikene çeviriyorlar
agzında eğiliyor sözcükler
kırıyorlar gözlerini
kırıyorlar
yalpalıyor karanlıklarda

Özümleme
bir türküyü söyletmemedir
gerçeği saklamadır
yarını öldürmedir
ozansanız
insansanız
komayın.

1973\diyarbakır

Günce

ı
Çok zamandır demli bir çay içmedim
bana sıcak bir şey söyleyin
şimdi dağlar bir fırtına
bir boran
ben 8-14 nöbetindeyim

ıı
Rüzgar dursa şimdi
kar yağmasa
üşümesem böyle
mavzere dayayıp omuzlarımı
bir ciğara yakacaktım
çantamda kuru peksimet
yanımda olsan payalaşacaktım

ııı
Bugün zemheride bir cehennem var
pusuda kurtlar sürüsü
dağlarda çığ kıyamet
namlular çağlık çığlık
ölüm kokuyor
ben böyle bir şey görmemiştim
aklı yavuklusunda bir kuş geçti yanımdan
mermiyi namluya indirmemiştim

ıv
O ne çok yasaktı öyle
bir türküyü söylememek
bir yeşili ellememek
üstüme geldi yasaklar
karşımda durdu
evi yıkıla
bu dağları o yasaklar doğurdu

Çocuklar için

Bir yarı gece
börtü-böcek uyurken
alan alan bildiriler dağıtmış
ve yorulmuş bedenimi uzatmadan
al-nakış bir kilime
beni almaya geldiler
ya da ben gittim üzerlerine

duvardan söktüler
kurşunlanmış arkadaş resimlerini
duman rengiydi gökyüzü
bir yel yaladı saçlarımı
hatırlıyorum
bir kamçı kesti yüzümü sonra
sonra tükürdüm
ufak bir et parçası kanla karışık
alevle kuşatılmış bir akrep gibi
onurluydu yüreğim
intiharın sınırına itiyorlarıdı beni
oysa koltukaltında kitapların
bir kırmızı karanfil kokusunda
bir kumru kadar aşk dolu
omuzbaşımda duydukça seni
dönüp yüreğime burgulanıyordu yaşamak

Bir mektup aldım dün
anamın gözyaşını tanıdım
katı ve öfkeliydi
emeği ve sevdayı aşşağılayan çakallar sürüsüne
nazarla büyüttüğü oğlunu göndermekten
onurluydu üstelik
üşütme diyordu
taklacı kuş gibidir zemheri
ne zaman döneceği kestirilemez
üzülme diyordu
biz iyiyiz
iyidir kardeşlerin
düşünme diyordu
yüreğin daralmasın
yüzüne yansımasın elemin
kül düşmanın başına
gül sevdiğinin

Sen şimdi hüznü arıtıyorsun
kınalı gülüm
görüşmede yüzün gülüyor
ayrılınca kuşkusuz ağlıyorsun
sevdanın kudurgan baharında
sen benden uzakta
ben duvarlar ardında
bükülmüş gençliğimden
dağlanmış bedenimden
damıtacağım hayat
kirsiz başlasın diye çocuklar için
fırtınalı bir sancıyla kıvranıyorum
ve kararmasın diye çocukların bakışındaki
coşkun aydınlık
dayanıyorum

Diyarbakır 1972

Bildiriler

1
Zulum yaşmağımda iri bir düğüm
umut al bir nakıştır
ihanetin ve kıyametin
bilmezliğin ve bilmenin çılgın sevdası
her seher filizleri sünğülenen bir gelin
her seher gözlerinin birinde sevda
birinde ölüm
oğullar yetiririm

II
Bu Dersim yaylası bir deli yayla
bu Harran düzü bir vurgun gazal
başağının sarısında Asur güneşi
dilsizliğinde Keldani sabır
tutmuş bir yanını yaşamın
şafağa doğru
karakatran sevdasını damıtır

III
Köebaşlarında devedikenleri yeşerir
zulmun ve tanrıların sarsıntısıyla
büyür kamçılar
yüreğimizin en güzel köşesine günah oturur
sağına korku soluna sabır
korkunun ve günahın çemberinde
elimiz
alınterimiz
birer öksüz çocuktur

IV
Duman tutmuş yaylaların başını
karanlığa uyumsuz bütün çiçekler kırık
tanrılar ölü küller serpmekte gözlerimize
göğün mavisine karşı
kitaplarda karanfil cesetleri
yarpuzun yaprağı baldıran acı
ekmeğimiz zincir
boynumuz zincir
ve ölüm
ölüm naçar düşmüş karanfil bedenidir

V
bu alınteri yaşamın alfabesidir dilo
ölümse vişne çürüğü mintandır çeyizlik sandıklarda
büyürsen
oyuncaksız
uçurtmasız büyüyeceksin
çocukluğu yaşamanın zamanı değil
can pazarında

Hınç zulme karşı bilenirse kutsaldır Dilo
sana uçurtmalar alamam
kurşunlar alırım
birine bir soluk
birine yıkım
birinin elinde özgürlük için
birinde zulum

VI
ne çok hesap var onlardan sorulacak
ödeyecekleri ne çok hesap var Dilo
alınterimizden
zincirler
kamçılar yapıp
gözlerimizi
ellerimizi kırdıktan sonra
ödeyecekleri ne çok hesap var dilo
Diyarbakır 1972