Güzelleme

Yağmur dindi
Nuh ilk tufanı çizdi granit bir kayaya
bir kovukta seviştiler
adları yoktu
Diclede yıkandılar
Babilin asma bahçelerinden üzüm
Asur un kutsal fahişesinden bir gün çaldılar

Nuh ilk tufanı çizdi
Cudi de granit bir kayaya
Karacadağdan bazalt
Erganiden madeni getirip
Tel Halaf ta toprağı pişirdiler
Belki Hurriliydiler
belki Karduklu
bezirgan mevsimlerde
deri götürüp kalay getirdiler
Şengalden Mari ye değin
ateşi kutsal bilip
önünde eğildiler

Harran dan Cüllap a
Balih ten Zap a
bir dağlı güzelliğindedir akşamlar
çoban bir yüzyılda
çocuk doğurur
koyun sağar
yün eğirir kadınlar

Kenan ilinden İbrahim gelir
sürüleriyle
yeşil otlaklara ak düzlüklere
armağan gönderir
haraç verir
dağların hakkı diye

Bereketli bir hilaldi toprağım
tanrı Sin in tanıklığından gelen
Roma nın beyleri
bedevileri Arabistanın
akıp geldiler
konup göçtüler
toprağın bereketini
ve ateşin hükmünü
bende gördüler

Ben dağların özgür şahini
ata tutkunum
kadına vurgunum
Emevi saraylarda islam halifeleri
kadılar
misyonerler
eteklerimden geçer
demiri döğerim
suya hükmederim
Feridunum Kawayım
eğri uçlu Kürd hançer

Bazın torunu bazım
Meyafarkin varoşlarında
Mervanlı süvariler
hünkarım ,mirim
aşiret beylerine
göçer kabilelere
fermanım götürürler

Ayaklarım
Revadiyeden çıkıp
Mısıra sultan olur
fellah çıkmazlarda haçlı akınlar
Kürd Selhaddin Eyyübum
dost bilir düşman bilir

Kudüs ezanlarında
Eyyubi süslemeler
sesimin sıcaklığı
Gilaladan gelir kawadan gelir

Ali osman
velisiyle delisiyle selam verir
alırım
Safevi şeyhleri nefes ile gelirler
gül alır gül veririm
Ali gülü sever diye

Şerafeddin yaylasında
Karacadağda
başıma buyruğum
dağa buyruğum
ceylanlarla konuşur
taylarla yarışırım
ekmeğim gül katığım bal tadıdır
ucuz pazarlıklarda
süslü kaftanlarda ihanet olur
kadirbilir akşamlarımda
Bitlisli İdris
ihanetin adıdır.

suya ve bala ve doğan kuşuna vewrgi vermedim
bunlar mor dağların emanetidir
toprağa ve ateşe hürmetim
bir dağlı saflığında
ibadet gibi
bir derviş sessizliğidedir
iki tuğlu vezirler
kethüdalar
katipler
şahbaz yanıma muhtaç
dağlı yanıma yaban
sinsi bir tüccar gibi
boş yanımı gözetir

oyun oynar gibi
düzen kurar gibi
Osmanlı ümerası ilmü fenni ilmü dini
üzerime salarlar
mor dağların bereketini
benden alır bana satarlar

Hasları beylerbeyinin
arpalıkları
aşar ve ağnam ve rüsmü çift
Celali öfkeleri doğurur
hükmü geçmez Osmanlının akşamlarıma
mührü hümayün basılı kağıtlara
hükmüm ferman olunur
aşiretlere iskan
beylere sürgün

Nazar boncuklu küheylanlarla
Fizan kadar uzak
Yemen kadar sıcak iklimleri alırım
ağıt yüklü akşamlar olur
destesini bir pula satar
diz vurur gibi
başkaldırır gibi halaylanırım

sabrı nerde sakladığım bilinmez
umudu nasıl suladığım
çoban bir yüzyıldan
konar göçer çadırlardan
beylerin yüzyılına gelirim
reayalar susar

Cariyeler
enderunlu dönmeler cümbüşünde
halayıklı saraylarda gereğim düşünülür
ben mor dağların rüzğarı
zamana ve divana uymayanım
tahrire ve mühimme defterine sığmayanım
Hamidiye alaylarındadır
acemi yanım

Mirim
atların nal gürültüsü sarayları ürpertir
çakmak çakmak kıvılcımlar düşer
talan sonu sofralara
fasıllar susar
ferman olur birazdan
kolordular alaylar
mor dağların eteği gölgelenir birazdan


yol bitti mirim
duru tayı yavaş sür dağlar paşası
Karacadağ duman
Fırat köpürmüş
yol tükendi menzil yok
yine ferman çıktı mor dağlarıma
doru tay tökezledi
söyle mirim
şimdi söyle
ihanetin türküsünü kim besteledi

Hiç yorum yok: